Kaldır başını… Aşk belden yukarıda sevgili!
Erkek olmak doğuştan gelen bir alın yazısı olsa da, adam olmak her erkeğe nasip olmuyor.
Attığın tüm zarlar kaybettirdi bana. Hani sen benim düş eşimdin.
Sana bir sır vereyim mi? Senden vazgeçtiğim gün bana aşık olacaksın.
Anlamadım. Ben mi iyileşmemiş yarayım, herkes mi keskin bıçak? Sormadım sadece kanadım.
Sevmek, ifade edebilmek kadar ifadeyi unutmamaktır da…
Belki de en sevdiğim sakarlığın, gözlerime takılıp yüreğime düşmendi.
Gidiyormuş, ağırlaşır yağmurun iade etmediği karanlık bırak gitsin. Hiçbir caddeye çıkmayacak o sokak artık.
Senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme.
Sevgilim, seni anlatmaya tutulmuş bir güneş saatinden apaçık başlamalı.
Siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden, kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor insan bu, azat etmek de gerek korkmayın, unutuluyor.
Seni Babil’in asma bahçelerinde astım bak bakalım dünyanın kaçıncı harikasısın.
Dünyanın en uzun gecesi 21 Aralık değil, beni terk ettiğin gecedir.
Sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe.
Bir plak olsam. Zeki Müren çalsam, bozulsam. Aynı yerde takılsam, hep tekrarlasam. Elbet bir gün buluşacağız.
O kadar düşledim ki seni sevgili, yitirdin gerçekliğini.
Biz ayrı dünyaların insanlarıyız dedi. Aman Allah’ım. Üzüntüden kahrolacağım. Ben iki dünya olduğunu sanan bir malı mı sevmişim.
Benim gibisini bulamaz demişsin haklısın senin gibi şerefsizi mumla arasam bulamam.
Kadınlar mı zeki yoksa erkekler mi diye merak edenler. Havva bir elmayla kandırmış Adem’i.
Ne komünizm, ne kapitalizm, ne ateizm, ne sosyalizm kısmetsizim…
Gözümü bağlayıp atsalar sırtımdan itip; yine senin yanına düşerim, yer çekimi değil, yar çekimi.
Yaptığım şaka’nın ardından gözlerimin içine bakıp ”Aşk Olsun” dediğinde , ”Keşke” demek için can atıyordum…
Benimle oynadın, bir tur yükseldin; aferin. Şimdi git onunla oyna ama yanarsan yine benden başlama.
Her şeyi geriye saymaktan yorgunum, kaç intiharım varsa o kadar sevgilim var.
Hiçbir lokantada tek başınıza oturabileceğiniz şekilde dizayn edilmiş masa bulamazsınız, toplum sizi yalnızlıktan kurtarmak için gerekirse ruh sağlığınızla oynar…
Toprak olsam üstüme basmayacaksın, hava olsam içine çekmeyeceksin. Öyle düşmansın.
Bir kadın aşka inanmıyorum derken, aslında tek bir şey söylemek istiyordur; hadi beni aşka inandır.
Yolun açık olmasın sevgili. Nasıl olsa önün açık her türlü bulursun sen yolunu.
Şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz. Ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun.
Ayır bizi hâkim bey. Zaten görücü usulü evlendik. Ne ona sordular bunu alır mısın diye? Ne de bana sordular, dünyaya gelir misin diye.
Artık aramızdaki uzaklıktan şık bir matem giysisi diktirebilirsin kendine. Bir tek hücreni bile istemiyorum. Televizyonumun çekmediği bir kanal gibisin çünkü. Sen git, bambaşka hayatların yatak odalarında sıradan insanların tenlerini süsle.
Ah o tipine kurban olduğum bir de tipine yakışır bir yürek taşısaydın…
Eros, yaşlandın mı? Ok’un gideceği yeri göremiyorsun. Ya bir imkânsıza, ya da bir hayırsıza denk getiriyorsun.
Aşk, ağır iştir; emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır. Aşk, ağır iştir. Yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. O, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya.
Eğer benim olsaydı sana zaman hediye ederdim. Elimde değil. Ancak şimdi sana koca bir boşluk getiriyorum kucağımda. İçinde saf sözcükler ve dağılmış bir ben olan. Zamanlı zamansız. Tamamen senin. İstediğin gibi doldur. Sevdiğin kadar anla, anladığın kadar sahip ol.
– Alt yapısı olmayan bi şehir gibiyim..
Ne zaman hüzünlensem gözlerimi su basıyor..
Ve ne zaman seni düşünsem , kalbimin trafiği aksıyor…
Sen 1’imdin benim.
Bense 0’dım gözünde.
Görüyorsun ya sevgilim; 10 numara aşk yaşamışız seninle..
Sessizce fısıldadı “hep mutlu ol”
içimden cevapladım “sen hiç mutlu olma” ” …
Şimdi kim kimi daha çok seviyor acaba…
Mutlu ol diyen mi olma diyen mi ?
Sanmaki adını ağzıma alıyorum diye seni seviyorum….
Dudak tiryakiliği benimkisi seni içime çekmiyorum.
Birlikte olmamıza mesafeler değil, aptallığın engel.
Ayrılmak mı istiyorsun? Sabaha karşı kalkan ilk uçakla git mesela. Ben bir kadeh daha içersem pilot olurum bindiğin uçağa.
Affedilen vazgeçilendir o, affedildi çünkü ondan vazgeçildi.
Ben bir silahım ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan.
Bazı kızları yeni açılan mağazalara benzetiyorum, bekledikleri ilgiyi görmeyince zararına veriyorlar.
Aşkı yüksek yerlere kaldırmalı ve üzerine şu not yazılmalı; ‘Alçak’ların ulaşamayacağı yerlere saklayın.’
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır öküzü değil. Neden dönmediğini şimdi anladım.
Geri gelmemelisin. Ya olduğun yerde kalmalısın ya da gittiğin yerde. Sen bu hayatta gördüğüm en hoş’çakal’sın neticede.
10’suzum ama. 100’suz değilim.!
Bazı kadınların şövalye sandıkları adamların, aslında alüminyum folyo ile kaplanmış denyo olduklarını görmeleri baya zaman alıyor.
Ben zilzurna sarhoş olsam da yaşadıklarımdan çıkarken hesabı ödeyecek kadar ayığım.
Sıkı sıkı tembihlerler. Unut onu, aklına bile getirme, çıkar kafandan, hafızandan sil. Sanki seven beynimizmiş gibi.
Duydum ki böbreğinde taş varmış sevgili. Kesin kalbinden düşmüştür.
Sen bir defa olsun ‘seni seviyorum’ yalanını at; melekler günahını bana yazsın, olur mu !!
Aklını başından almak istemiyorum, mümkünse aklı başında birini alayım ben..
Beni unut diyorsun ya; bu bana imkansız geliyor çünkü; seni unutmam için, hatırlamam gerekiyor.
Senin için ölürum’ dedi. ‘Benim için zaten öldün’ dedim. Cesedini alıp çıktı .
Hadi simit satanı anladım, kestane satanı da. Peki ya dost satan, o da mı ekmek parası?
Yemin ederim ki seviyorum’ dedi. Anladım; dinden imandan da soğutacak şerefsiz.
Giderken sana ‘hoş çakal’ demek istedim ihanetin aklıma geldi ‘hoşt/çakal’ diyebildim.
Annem, neyin var? Diyerek böldü sessizliğimi. Ben de gittiğini ve kaybettiğimi söyledim. O da saçlarımı okşayıp; üzülme evladım. Cana geleceğine mal’a gelsin. Dedi.
Sorun ilişki durumu değiştirecek birini bulmak değil, hayatını değiştirecek birini bulmak.
Hatırlıyor musun bana armağan ettiğin ilk şarkıyı, ‘ölünce sevemesem seni’ ulan! Hayattayken bile sevmedin ki..
En basit yalanları gözüme bakarak söyleyen ahmaklar tanıdım. Bense onların cahil cesaretlerine ve kuş beyinlerine hayrandım..
Otopsi istiyorum bu ayrılığa, aşkımız eceliyle ölmüş olamaz..
Erkeklerin doğuştan bildiği ana dil “ilgisizce.”
Suçumu cezama ikiz sayarken hakim, bari beklenmeyen şahit ol sevdama. İdamıma elin boş gelme. Kendinle gel.
Tabiatın güzelliğine bak. Dedim. Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum dedi.
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi, aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi, katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla sevmiştim seni.
Sevgilim ‘beni aldatıyor musun dedi’, hayır onu aldatıyorum dedim afalladı.
Senden evet cevabı alana kadar kendini yırtan sonra havalara giren canlıya “erkek’ denir.
Tahterevalliden ilk kim kalkarsa yırtar, öbürünün kıçı yere vurur!