Melankoli

Hep derim serserilik doğuştan gelen bir ruh hali

Sevgiyle üzerime gelen 

her gölgeye kalp kaslarım direniyor…

Sayfası kıvrılıp yarım bırakılmış 

hem bitsin istenmeyen

hem sonu merak edilen

romanlar gibi

bir ruh hali benimkisi…

Hani bir başucu kitabı değil ama  faili meçhul 

bir ölüm meselesi…

Bu saatten sonra hangi hamalın hasır küfesiyle 

kim taşır bedenimi

Artık sevdiğim şeylerin 

bir silüeti yok aklımda 

“sen hariç!”

ve gözlerimi her kapadığımda

Kokun geliyor aklıma

Hep derim serserilik doğuştan gelen bir ruh hali bence

ve kalbinde faça izi bıraktığın kadınlarla ilgili bir mesele

Kendimi keşfeden kendime 

turist muamelesi yapıyorum ara sıra

Ve olur olmaz sorular kurcalıyor kafamı

Soru: iyi bir aşkta ne eksiktir?

Cevap: cesur bir özne hep eksiktir diğer bir öznede hep gizlidir.

Read More...

Melankoli

Bilemem…

Derin bir arzu ne kadar muhafazakar olabilir bilemem…

ya da hayatın mahreminin kopçası

tek elle açılır mıydı bilemem…

Aramızdaki buğulu çıplaklık kaç dubleden sonra netleşir acaba bilemem…

en kuvvetli çekim yasası tedirginlikle edilen cümleler mi

bilemem…

Aslında izafiyet teorisi konuşacaktık da

biz zafiyetlerimizi mi sunduk birbirimize

bilemem…

madem kırmızıyı seviyordun da

ojelerin niye pasteldi acaba

bilemem…

Bahariye’den Altıyol’a en uzun sürede biz mi yürüdük

bilemem…

Kaç dubleden sonra omuzumuzdaki melekler bize doğruyu söyler

bilemem…

Bazı şeyleri bilmesem daha mı iyi olur

bilemem…

Read More...

Hafifmeşrep

Fena halde aklım sende…

Bir günbatımıydı kuşlar göçüyordu güneye…

Ve ben bir o kadar kuzeyde 

fena halde terkedildimiş bir ruh haliyle

tanımadığım bir kadını 

geride bırakmanın burukluğu içimde 

Kafamda çeşit çeşit sorular 

Cevaplar hep ahlaksız, cüretkar, haddini aşan…

Nedeni bilinmeyen bir macera arayışı benimkisi 

Daha öyle çok da konuşmamıştık hani 

ya da filmi biletinden ucuz 

bir sinemada sevişmemiştik  henüz

Sen ne kadar ayıksan hayata karşı ben de bir  o kadar sek sarhoşluk hali

Midemde ucuz bir peynirin sancısı

Düz çizgide yürüyemez bir ruh hali

Sanki salaş bir meyhanede 

seninle otursak tanışır, uzlaşırız…

Sonra biraz daha alkol 

biraz daha amaçsız sonbet çabası…

Sonra  cılız bir garson gelse,

“bir isteğiniz var mı?” diye sorsa

hesabı ister,

bana gelsene samimiyetiyle 

bir ev sıcaklığı arardık belki de…

Ya da bir otel lobisinde 

son bir duble 

ve haddinden fazla nefes mesafesinde 

parmak uçlarım  diz kapaklarında 

sohbete devam ederdik…

Bir günbatımıydı kuşlar göçüyordu güneye…

Ve ben bir o kadar kuzeyde 

fena halde aklım sende…

Görkem Ercan – Stockholm 2020

Read More...

Diğer

Zamanınız kimsenin oyuncağı değil…

Çağımızda zamanı ve teknolojiyi doğru kullanmak sizi bir adım önde tutar. Bu iki unsur birbirini destekleyerek uzun zamandır paralel olarak ilerlemekte.

Bireysel teknoloji kullanımı arttığından beri (90’lar) bütün kurumlar, kuruluşlarlar hem kolaylık hem de zamanı efektif kullanmak adına bizleri teknoloji kullanımına teşvik ediyor, etmeye çalışıyor en azından…

Bunun toplumsal ekonomiye de, gelişime de son derece katkısı var. Eğer teknolojiyi kullanarak zamanınızı geri kazanırsanız bu zamanı kendi kişisel gelişiminize ayırabilir bu sayede toplumsal faydaya dönüştürebiliirsiniz.

Çünkü başkalarına fayda sağlamak istiyorsanız; önce kendi zamanınızı doğru kullanmalı, temel ihtiyaçlarınızı karşılamalı buradan arttırdığınız zamanı ve gücünüzü başkaları için kullanmalısınız. Bir birey olarak eğer bu iki unsuru doğru ve beraber kullanabiliyorsanız gelişen ve değişen dünyada geride kalmıyor, örnek oluyor, başarılı oluyorsunuz.Unutmayın! Bu noktada siz birey olarak teknolojiyi kullanarak en çok ve öncelikle kendi hayatınıza, konforunuza katkı sağlıyorsunuz. Kalan zamanınızı istediğiniz şartlara göre kendi talepleriniz ve ihtiyaçlarınıza (kişisel gelişim, başkalarına yardım, iç yolculuk vb) göre yapılandırabiliyorsunuz.

Hepimizin ağzına sakız olmuş bir laf var. “Biz tüketim toplumu olduk!”

Evet, haklısınız! Ama tüketim sadece para ile satın alınan şeyleri tüketmek değildir. Bu tüketime duygularımız, değerlerimiz ve zamanımız da dahildir.

Bu hayatı kolaylaştırmak sizin elinizde. Hiç kimsenin yetisizliği, sizin zamanınızdan ve topluma vereceğiniz katkıdan değerli değildir. O yüzden benim, senin, bizim ve veya başkalarının zamanını tüketirken kendi cebinizdeki parayı harcıyormuş gibi dikkatli olun. Hovarda olmayın. Unutmayın sizin zamanınız kimsenin oyuncağı değil… Zamanı doğru kullanın ki hem siz hem bulunduğunuz toplum kazansın.

Read More...

Diğer

İnsan bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor

Başarılarınız eğer başkalarının hayatlarına dokunmuyorsa, başarılarınız başkalarına role model olmuyorsa, başarılarınız başkalarını güçlendirmiyorsa o bir kişisel başarıdır. Kişisel başarınında toplumsal gelişmeye hiçbir katkısı yoktur. O sadece sizin başarınızdır. Hava atar durursunuz. Hepsi o…

Sadece kendi branşınızdaki başarıları, yaptıklarınızı takip ederek geleceği planlayamazsınız. Geleceği planlamak için; bedelini başkalarının ödediği hatalardan, başarılardan ders almalısınız.

İnsan bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor çünkü…

Birinin sizden deneyimli olması için yaşça, makamca büyük konumda olması şart değildir. Konumu, görüşü, temsil ettiği duruşu ne olursa olsun konusunda uzman insanlara sadece saygı gösterin, güvenin ve dinleyin yeter.

Geçenlerde izlediğim bir video konferans ve son zamanlarda okuduğum bir iki yayından sonra bana ilham kaynağı olan Sani Şener’in konuşmasına itafen içinde birazcık alıntıların da olduğu bir şeyler karalamak istedim.

Sevgiyle kalın…

Read More...

Diğer

En çok neden korkarsınız?

En çok neden korkarsınız?

Hiç kendinize sordunuz mu bu soruyu?

Ben hemen itiraf edeyim…

Ben en çok kendimden korkarım… Kendi yapabileceklerimden…

Heykeltraş Bobbie Carlyle tarafından yapılan “Self Made Man” bir ham taşı, kaya parçasını yontarak kendi bedensel ve ruhsal gelişimini buna bağlı olarak bizim haricimizde yer alan tüm canlılara karşı olan sorumluluklarımızı remzediyor.

Bu noktada aklıma tahrik edici bir soru daha geliyor…

“Self made man” yani Kendini Yontan adam heykeli bence insan olma çabası yolunda manalı sembollerinden biri….

Goethe “Yaşamak, kendi kendini adam etmektir. 

Zeka ve bilgini kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır. 

İnsan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar.” diyor…

Günümüzde kendini adam etmek çok seksist bir tabir olarak karşılansa da remzedilen heykelin Türkçeye en yakın manası da bu aslında.

Zaman her şeyi değiştirdiği gibi bizleri de değiştiriyor; tabi bizim kendi kendimize çizdiğimiz sınırlar, kısıtlamalar ve korkularımız hariç.

En çok neden korkuyoruz?

Başkalarının başarılarından…

Sabretmekten…

Sabredememekten…

Başarısız olmaktan…

İdare edememekten…

Gelişime, değişime açık olamamaktan…

Hatalarımızı kabul edememekten…

Eleştirilerden…

Yapamıyorum demekten…

Bilmiyorum demekten,,,

Yoksa ait olamayacağımızı bildiğimiz topluluklara kendimizi kabul ettirmekten mi?

Arınmak istediklerimiz nelerdir?

Öfke, açgözlülük, kıskançlık, oburluk, şehvet, gurur, tembellik yani yedi ölümcül günah mı?

Yoksa zafiyetlerimiz,

Ya da narsist tavırlarımız,

Veya ihtimallere dayalı, değişken yalanlarımız mı?

Bir makale okumuştum içinde “İnsan biraz da kendi emekleriyle insan olur” benzeri bir ibare bulunduruyordu.

Sürekli hata yapıp özür dilemek bir değişim, pişmanlık değil şımarıklıktır bence. Yaptığı hatayı bilip özür dilememek ise nerden bakarsan bak egosal bir problemdir…

İnsan kendi gelişim yolculuğunu aslında zamanla ve farkında olmadan yapar. Zaten hatalarda insanın kendini kontrol etme çabası ve tercih etmesiyle ortaya çıkar…

Bu bir iç yolculuktur bazen kontrolün kendinizde olmadığı…

Başkalarının fikirleriyle fason bedenler oluşturmak geçici ama tatminsiz süreçlerdir.

Yaptığın hatalardan ders çıkarmak, eleştiriye açık olmak bu sürecin başlangıcı olabilir.

Ama kendine yolculuk uzun ve sabır gerektiren, çoğu zaman can acıtan bir süreçtir.

Çünkü her seçim bir vazgeçiştir… Ve bazı seçimler hatadır.

Hap formu yoktur bir sabah kalkınca ben oldum diyemezsiniz….

Kendi kendinizle hatalarınızı ne zaman konuştunuz?

Ne zaman bu kadar korkutucu bir diyaloğa girme cesareti gösterdiniz….

Seçimleriniz hep başkalarının fikirleri doğrultusunda mı oldu?

Veya bir başkasının okuduğunda ders çıkarttığı bir kitaptan biz de aynı dersleri mi çıkartmalı mıyız… Yoksa güzel olan farklı ihtiyaçlarımıza çözüm olacak dersler çıkartmak mı?

Bana iyi geldi; sana da iyi gelecek diye bir kural mı var…

En sevdiğimiz, saygı duyduğumuz bir insanın bile baktığında gördüğünü ben göremiyorsam ya da gördüğüm şey benim için hala manasızca kalıyorsa ne anlamı var….

Sadece çevremizdekilere saygı göstermek kendimize de saygı gösterdiğimiz anlama gelir mi? Bence en büyük yalan bu….

Yaşınız ne olursa olsun sıfatınız, konumunuz ne olursa olsun bana göre kendinize tarafsız bir gözle bakamıyorsanız, kendinizi affedemiyorsanız henüz kamil insan olma yolunda ilerlemeye hazır değilsinizdir…

Bir heykelin tarihçesini anlatacaktım geldiğimiz nokta bu… Bu heykele her baktığımda kendi kendime sorduğum sorulardan bu noktaya geldim…

Umarım bu sesli düşüncelerimle sizi yormamışımdır…

Merak edenler için;

Heykeltraşımız bronz heykeller yapan bir kadındır.

İlgili heykelin orijinal formu bronzdur.

Bobbie Carlyle’in en başarılı eserlerinden biri olarak kabul edilir.

Altı farklı erkek modelinden meydana gelmiştir. Oğlu yüzünü temsil ederken, çeşitli vücut parçaları hayatındaki diğer erkeklerden kendi tabiriyle ödünç alınmıştır.

Yüksekliği yaklaşık 10 metredir.

ABD’nin Suudi Arabistan Büyükelçisi tarafından satın alınana kadar Colorado’daki Douglas County yönetim binasının önünde sergilenmiştir.

Günümüzde sanatçının yaptığı diğer replikalarının sergilendiği yerler;

Fox Run Development, Greeley CO
Extended Stay America Corp. Office, Charlotte, NC
Park Central Developments, Orlando, FL
University of NC – Monumental
Town of Parker, Parker, CO
Western Bank, Puerto Rico
Office Complex, Nicaragua
Lay Center, University of St. Louis, St. Louis, MO
Robert Muir Developers, Mall, Minneapolis, MN
Columbus University, Columbus, IN
City of Batavia, Batavia, IL
IBP Corporation, ND

Görkem Ercan

24.04.2020

Read More...

Diğer

Bu sabah kiminle uyandın? “Çalar Saat” programında İsmail Küçükkaya tarafından tanıtıldı.

Bu sabah kiminle uyandın? “Çalar Saat” programında İsmail Küçükkaya tarafından tanıtıldı.

Read More...

Kadın

Bir kadının şah damarı umududur.. Umudu kesildiği an senden vazgeçer…

Bir kadın seni seviyorsa sana aittir. Mutlaka bir fotoğrafın vardır odasının bir yerinde.. Onu kaldırtma!

Bir kadın seni seviyorsa uyumadan önce dua ediyordur, senin adınla başlayan dualar.. Ve biten senin adınla.. Onu susturma! Bir kadın seni seviyorsa sana zarar veremez. Yalnız genç adam, kadınlar vazgeçtikleri adamlara acımayı da beceremez bu da kalsın aklında.. Bir kadın seni seviyorsa koklayarak öper seni, seni seven bir kadın sevdiği kadar sarılabilirse kemiklerin kırılır. Ve bir kadın seni seviyorsa sen ne kadar güçlüysen o kadar güçlü hisseder kendini. Onu yanıltma!İlk darbede yere çakılma oğlum ilk imtihanda sınıfta kalma! Ve ssla, ama asla!Araya umutsuzluğu sokma. Orasıdır kadının şah damarı umudu.. Kesildiği an vazgeçer kadın.. Sevmekten, beklemekten, özlemekten hatta dua etmekten.. Can havliyle kaçar .. Yakalayamazsın. Artık o kadını üstüne alınamazsın. Sahip çıkmadığın kadına hesapta soramazsın. Kadınları bomba gibi düşün genç adam.. Yanlış kabloyu kesersen onunla birlikte sende patlarsın.. Bak oğlum! bu hayatta her şeyi alırsın yalnız seni seven kadının yoktur fiyatı. Seni her şeye rağmen seven kadını satın alamazsın. Bir kadın seni seviyorsa kavga eder. Hem birazdan boğazına yapışacak sanırsın hem görürsün gözlerindeki korkuyu.. Kadınlar susmaz genç adam, susmuş kadın gitmiş kadındır.. Susmuş bir kadın için de  bitmiş bir adamsındır..

Bu kadınların değişmez ,değişmesi tarif bile edilemez maddelerinden biridir. Kadın olmanın kuralıdır. Bir şey daha vardır ki kuştur kadın, gökyüzüsü vardır her kadının.. Öyle bir havan olmalı ki adamım, senden göçmediği için onu dondurmamalısın.. Bunu, bir zamanlar seni gökyüzü etmiş bir kadının başka bir gökyüzünde kahkaha atışını duyunca anlarsın..

Read More...

Diyaloglar

Behzat Ç. – Savcı Esra – Dünyanın ekseni kaydı Behzat, 12 cm yerinden oynadı sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! Saplantılısın…

Savcı Esra: Niye geldin?

Behzat: Sen niye ağladın?

Savcı Esra: Geçti gitti boş ver..

Behzat: Çık çık çık… Geçmedi gitmedi, sen niye ağladın?

Savcı Esra: Behzat sen akıllı bir adamsın ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun galiba.

Behzat: Hee.

Savcı Esra: Ben sana diyorum ki adamlar gelip seni alacak, gideceksin. Bu işin sonu yok! Belki senelerce tutuklu kalacaksın, ne zaman döneceğin belli değil, senin umurunda değil. Ağladım… Çünkü seninle konuşamadım. Ağladım, çünkü sen beni görmüyorsun. Ve ben seni seviyorum.

Behzat: Ama ben bunu bilmiyordum.

Savcı Esra: Bilmiyorsun… Tabi nereden bileceksin. Sen ancak birisi öldüğünde duygusal yaklaşıyorsun. Senin duygu radarına girmek için illa ölmek mi lazım Behzat?

Behzat: Yok, hayır. Yapamam ben.

Savcı Esra: Haklısın. Cesaretin olmadan ne yapacaksın ki? Hayatımda tanıdığım en korkak adamsın. Herkese meydan okuyorsun ama kendi duygularından korkuyorsun. Geçmişe saplanıp kalmışsın. En büyük felaketler senin başına gelmiş dimi? En büyük acıları sen çekmişsin, ben hiçbir bok bilmiyorum ki. Acı nedir? Bilmem. Yalnızlık nedir? Bilmem. Dünyanın ekseni kaydı Behzat, 12 cm yerinden oynadı sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! Saplantılısın…

Behzat: Hee, ne güzel söyledin. Saplantılıyım ben. Benden bir b.k olmaz, biz seninle hep kavga ederiz, mutsuz oluruz biz seninle.

Savcı Esra: Mutsuz olalım, ne var! Biz de mutsuz oluruz. Ben seninle mutsuzluğa da varım.

Read More...

Diyaloglar

Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku – Son sahne

+Diyelim ki gitmedim.Seninle birlikte olmaya devam ettik.Ne değişecekti? Ne yapacaktık?

  • Sevişirdik.

+Başka?

  • Sabahları beraber uyanırdık.Ben senden önce kalkardım.Senin uyuyuşunu izlerdim.Sonra sen uyanırdın, bana gülümserdin.

+Sonra?

  • Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum.O ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim.

+Sonra?

  • Sonra.. En çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum.

Sonra dışarı çıkardık. Dışarda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiyeyi almazdık. Sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun. Ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu. Ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. Sonra bayramları babaannenin mezarını ziyarete giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. Hiçbir şey yapmazdım, gözyaşlarını silmezdim, seni teselli etmezdim. Orada öylece ağlayışını izlerdim. Başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. Sonra.. sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.

+Ne dersin bi çay daha içelim mi?

  • Ben daha fazla çay içmek istemiyorum

Read More...